“Sevdalı Bulut” masalı, Ayşe Kız’ın, bahçesine göz diken Kara Seyfi’ye karşı mücadelesini konu ediniyor. Bu mücadele içinde Ayşe Kız’a yardım edenler de var, ona karşı Kara Seyfi’yle birlik olup Ayşe Kız’a zarar vermek isteyenlerde…
Sevdalı Bulut‘un Türkiye’deki ilk baskısı 1968’de yapılsa da hikâye epey öncesinde başlamış. Melih Güneş’in aktardığına göre SSCB animasyon film stüdyosu Soyuzmultfilm bir konuda fikrini almak için o sırada Moskova’da yaşayan Nazım Hikmet’e danışır.[1] Nazım Hikmet birkaç gün sonra stüdyodan Vera Tulyakova’yı arayarak çok cazip bir teklifte bulunur. Bir animasyon senaryosu yazmıştır. Sevdalı Bulut böylece ilk olarak 1959 yılında SSCB yapımı bir animasyon olarak ortaya çıkar.
Melih Güneş, Vera Tulyakova’nın arşivinde, filmin yapım aşamasında yapılan toplantıların tutanaklarına da ulaşır. “Sanat Sovyeti Toplantı Notları” adı altında yayımlanan bu belgelerde ekibin iç tartışmalarının sevdalı bulutun sonu üzerinde yoğunlaştığını görürüz. Bazıları bulutun ölmesi gerektiğini, hatta bunun filmin ana teması olduğunu öne sürerken, diğerleri, aksine kendini verdiği bahçeden yeniden yükselmesi gerektiğini savunur. Ölmesi gerektiğini öne sürenler bulutun ancak böylelikle kahraman olabileceğini, diğerleri bulutun kahraman olmasına gerek olmadığını söylerler, önemli olan hikâyenin devam etmesidir. Nazım Hikmet’in de katıldığı yapım sürecinde ekip uzlaşmayı orta yolda buluşarak sağlayabilmiş ki -animasyonda görebilirsiniz- bulut sonda ne ölüyor, ne diriliyor. Havuzdaki yansımasının vaadiyle kapanıyor film. Nazım Hikmet’in iki yıl sonra Varşova’da yayımlanan masalıysa, yağmurla dolan havuzdan güneşin ışıkları altında yükselen mavi buğu ve bulutun havuzdaki yansımasıyla son buluyor. Sevdalı bulutu bir kahramanlık masalı yapmıyor Nazım Hikmet. Bir dünya malzemesi yapıyor.